21 Ekim 2016 Cuma

HOŞ GELDİN PAMUĞUM

HOŞ GELDİN PAMUĞUM

YOLLAR, DÜKKANLAR...KALDIRIMLAR...
ALT ÜST OLMUŞ
BOĞULMUŞ ANILARDAN GEÇTİM GELDİM,

DUR, SON BİR SİGARA İÇEYİM,
BEKLESİNLER BİRAZ;
TENEKE BİR KUTUDAN BİR SİGARA ÇIKARDI...
"BOYNU BÜKÜLMÜŞ BUNUN"  DERKEN
İÇİNDEN, NELER GEÇİRİYORDU.
................
FLORESANLARIN BUZ SAÇAN IŞIKLARINDA,
KENDİ DALGASINDA BİR HEMŞİRE
BİR ELİNDE SERUM, BİR ELİNDE TELEFON...
HAYAL MEYAL HERŞEY...

"O SENİN DEĞİL, O SENİN DEĞİLDİ ANLASANA...
SAYIKLAMA AMCA."
"HAYIR!"DEDİ ADAM,
"O NEREDE O ZAMAN?..." DEDİ HEMŞİRE,
 SEN NEDEN BURADASIN? DİYE SORDU ADAMA...
"...GİTTİ!...DÖNMEDİ,....GİTTİ..."

UZAKTA BİR YERLERDE:

BU GECE  BARDAKİ, "EĞLENCE MİYDİ?"
SARHOŞ VE FÜTURSUZ BİR GECEDE...
....................

KADIN BİR KAÇ "ARKADAŞ"ININ ISRARIYLA BİR BARA GİTMİŞTİ
BİR TÜRLÜ DİNMEYEN IZDIRABINI
BELKİ BİR AN İÇİN DİNDİRİRDİ. ÇÖZÜM DEĞİLDİ, BİLİYORDU,
YÜZE DURAMAMIŞTI ASLINDA.
...............
ŞEREFE KALKAN KADEHLER,
KULAKLAR SAĞIR OLMUŞ SESTEN...
................
TELEFONUN IŞIĞI YANDI KADININ;
ZİL SESİ GÜRÜLTÜDEN DUYULMUYORDU...
ESKİ BİR DOSTTAN GELEN TELEFON,
"ALO,"...
VE BİRDEN
BİR DAMLA GÖZYAŞIYDI  YANAKLARINDAN İSTEMSİZCE SÜZÜLEN!...
.................
"NEDEN GÖZÜN YAŞARDI GÜZELİM?"
DEDİ YANINDAKİ GENÇ BİR ADAM...
KADININ SAMİYEYETİNDEN YÜZ BULMUŞTU...
BELKİ "YEŞİL BİR IŞIK" YAKALARDI KADININ GÖZLERİNDE...
"YOK BİR ŞEY..." DEDİ KADIN.
"BANA GÜZELİM DEMEYİN LÜTFEN!"
DEDİ SERT BİR TAVIRLA...
"MÜSADE, EVE GİDECEĞİM, İYİ DEĞİLİM,
MÜSAİT OLURSANIZ YARIN BENİ EDA İLE BİRLİKTE HASTANEYE GÖTÜRSENİZ
 SEVİNİRİM"

ADAMIN HASTANE MASTANE UMURUNDA DEĞİLDİ,
O SADECE MUTLU GEÇİRECEĞİ BİR GECEYİ HAYAL EDİYORDU.
BELKİ EMELİNE ULAŞABİLECEĞİNİ DÜŞÜNEREK
"TAMAM, YARIN GELİR SENİ ALIRIZ" DEDİ.
GÖZLERİNİ ONDAN AYIRMIYORDU.
EDA'YA ALDIRMADAN
FÜTURSUZCA HAYALLERİNE DEVAM EDİYORDU...

ŞARAPLAR, RAKILARDAN SONRA...
SIMSICAK OLURDU BU LOŞ OTEL ODASI,
YA DA ARKADAŞININ EVİNE "ATARDI" KADINI
PLANLANLADIĞI SAATLERİN HEYECANI SARDI ADAMI .
EMELİNE ULAŞINCA, ÇOK MUTLU OLURDU.
YA SONRASI? SONRASI ?...
BOŞLUK DOLU, SABAH OLMAYI BİLMEZ...
ANLAMSIZ, KADINLA FORMALİTEDEN BİR KAHVALTI, BİR KAHVE SABAH,
ELİNDE ARABASININ ANAHTARLARINI SALLARKEN
GÖZÜ YOLDA,
BİR AN ÖNCE GİTMEK İÇİN SABIRSIZLANACAKTI...
EDA'DAN OLMA ÇOCUĞUNU OKULA GÖTÜRMESİ GEREKİYORDU.
AĞZINDA CİKLET SIRITARAK,
"BİR DAHA NE ZAMAN GÜZELİM?" DİYECEKTİ...
"EL ALTINDA" BULUNSUNDU "BU KARI"...
ALIŞIKTI BU SAHNELERE,
OYSA
KADININ NE YAŞADIĞI, NE DUYDUĞU, NE DÜŞÜNDÜĞÜ  UMURUNDA DEĞİLDİ.
..................
HEMŞİRE YAŞLI ADAMIN NABZINI TUTUYORDU.
ÖLDÜ MÜ ACABA DOKTOR BEY?
"HENÜZ DEĞİL,
"BİR ŞEY SÖYLEMEK İSTİYOR"

"HAYAL GÖRÜYOR, SAYIKLIYOR BU"

"YETER!...
KONUŞTURMA,
KONUŞMASIN,
MORALİM BOZULUYOR, SERUMA İKİ MİSLİ DİAZEM KAT" DEDİ DOKTOR,
"KARISINDAN AYRILAN TEK BU SANKİ!"
HEMŞİREYE DÖNEREK:
"İŞTE SONUN BÖYLE OLUR,
AŞKMIŞ, SEVDAYMIŞ, PÖHHH;
...KADIN MI TÜKENDİ DÜNYADA,
BAŞKASINI BULAYDIN!
O KİMBİLİR NEREDE BİLİYOR MUSUN?,
KENDİ DALGASINDA!...
SEN İSE BURADA AZ SONRA MORGA GİRECEKSİN SALAK!"
HAYAL MEYAL DUYORDU ADAM DOKTORUN ACI SÖZLERİNİ...

"İŞİMİZ GÜCÜMÜZ VAR,
BU KADIN DA KİM?. NEREDEN GİRDİ BURAYA?"
"MUCİZEM, KALK" DEYİP AĞLIYOR DOKTOR BEY,
"DIŞARI ÇIKAR KADINI!" DEDİ DOKTOR.
..................
"NABZI DURMUŞ...
BUNU DA GÖTÜRSÜNLER KİMSESİZLER MEZARLIĞINA,
"TUT ŞURADAN!"
...................
"NEREDE KALDIN GÜZELİM?"
DEDİ KADINA DİREKSİYONDAKİ GENÇ ADAM;
AĞZINDA CİKLET, BEYAZ BİR GÖMLEK SIRTINDA.
KADIN ADAMI UMURSAMADAN, ARKA KOLTUĞA, EDA'NIN YANINA  OTURDU.

ADAMBİR MENDİL UZATTI,
"NE OLDU GÜZELİM?. KİM BU ÖLEN? "
KADIN: "ESKİ BİR TANIDIK, ÇOK SEVERDİM, DAHA FAZLA DURAMADIM GİDELİM BURADAN"
EDA ÖN KOLTUKTAN ONU TESELLİ İÇİN ELİNİ TUTUYORDU...
...............
AĞZINDAKİ CİKLETİ ÇITLATARAK
"ÜZÜLME , LİFE GOES ON" DEDİ ADAM,
KİRLİ SAKALLARI GÜNEŞTE PARLIYORDU.
BİR GERİ MANEVRAYLA DOĞRULTTU
SÜKSELİ ARABASINI KAPIYA DOĞRU,
TAM ÖNÜNDE BİR CENAZE ARABASI
AĞIR AĞIR İLERLİYORDU...
................
KADIN ELİNDE MENDİL, YÜZÜNÜ SİLEREK.
BİRDEN KENDİNİ DIŞARI ATTI. KOŞAR ADIM İLERLİYORDU.

ADAM ARDINDAN BAĞIRARAK:
"NEREYE, NE YAPIYORSUN SEN? ATLA ŞU ARABAYA!"
EDA NE YAPACAĞINI BİLMİYORDU.
KADIN ARDINA BAKMADAN UZAKLAŞIYORDU,
"ŞUNA BAK, BİZ NE ESKİ DOSTLAR GÖRDÜK,
ŞİMDİ AĞLAYACAĞINA ZAMANINDA SAHİP ÇIKSAYDIN,
BİR DE BENİ BURALARA KADAR SÜRÜKLEDİN,
SALAK OLAN BENİM, BAŞKA KARI MI YOKTU BUNU BULDUM BE, YANINDAKİ FISTIK DAHA GÜZELDİ OYSA..."
DİYE İÇ GEÇİRİYORDU...
EDA İSE BİR TÜRLÜ KOPAMADIĞI BU ADAMIN YANINDAN HİÇ AYRILMAK İSTEMEZ,
AMA GENÇ ADAM HER ZAMAN YENİ BİR KADIN İÇİN MUTLAKA BİR ÇÖZÜM BULURDU...
.......
KADIN AZ İLERDEKİ BİR AVM NİN ÜST KATINDAKİ KAFEYE ÇIKTI...
"BİR KAHVE LÜTFEN" DEDİ NEFES NEFESE,
BİR SİGARA YAKTI...
YAŞLI GÖZLERİ, TIKALI TRAFİKTE AVM NİN ÖNÜNDE  KALAKALMIŞ CENAZE ARABASINDAN AYRILMIYORDU ...
................
PARMAĞINDAN BİR YÜZÜK ÇIKARDI...
"ESKİ BİR TANIDIK" SEVGİLİLER GÜNÜ İÇİN ALMIŞTI  ONA...
ONU TERLİ AVUÇLARINDA SIKARAK
" AFFET BENİ SENİ ÇOK SEVİYORUM... AMA ARTIK ÇOK GEÇ,"
DİYEREK, KENDİNİ BOŞLUĞA BIRAKTI...
.........

.........
CENAZE ARABASININ ŞÖFÖRÜ ARABASINA GELEN ANİ BİR DARBE İLE SARSILDI...
 İNİP ARABANIN ARKASINDA CENAZENİN YANINDA YATAN KADINI GÖRÜNCE ŞAŞKINLIKTAN SİGARASINI TERSİNDEN YAKIYORDU...
 "İŞE BAK!, CENAZELER İKİ OLDU!"DİYE GEÇİRDİ İÇİNDEN.
TAŞIDIĞI CENAZENİN YANINDA BİR KADIN YATIYORDU...
NABZINA BAKTI, ATMIYORDU, "ÖLMÜŞ" DEDİ MIRILDANARAK.
ARABANIN ETFRAFINDA KALABALIK TOPLANIYORDU
KADIN, TAM "ESKİ BİR TANIDIK"ININ YANINA DÜŞMÜŞTÜ!...
CENAZENİN YANDA SON NEFESİNİ VERİRKEN
KULAĞINA TANIDIK  BİR SES
"HOŞGELDİN PAMUĞUM" DİYE FISILDIYORDU YAVAŞÇA...

BEYAZ GÖMLEKLİ CAKALI ADAM
EDA'NIN "DURSANA, NE OLUYOR BİR BAKALIM"
ISRARLARINA ALDIRIŞ BİLE ETMEDEN
HİDDETLE SÜKSELİ ARABASINI KARMAŞADAN KURTADI...
NE OLUYOR BURADA? DİYE SORMADI BİLE...

"BOŞVER BE OĞLUM, NEREYE GİDERSE GİTSİN, BAŞKA KARI MI YOK AMK"
TELEFONU ALDI ELİNE...MESAJLARI AÇTI.
"YAKIŞIKLIM, BU AKŞAM BEKLİYORUM SENİ - NECLA".
EDA BİR ŞEYLERDEN ŞÜPHELENDİ.
AMA HİÇ BİR SORU SORAMADI ONA,
KAYBEDECEĞİNİ DÜŞÜNÜRDÜ ONU HEP;
"TAPUSU BENDE YA" DİYE TESELLİ ETTİ KENDİNİ, ALDIRMADI.
.................
ARABA ASFALTTA SÜZÜLÜYORDU SANKİ...
KEYİFLE SES CİHAZINI AÇTI,
BİRDEN SON SES BİR ŞARKI PATLADI ADETA...
"ADINI DAĞLARA YAZDIM YARİM"
...........
NECLA EVİNDE ORTALIĞI TOPLARKEN,
KIZINA SESLENDİ:
"BU AKŞAM MÜJGAN'LARDA KAL CANIM KIZIM"
"BİR ARKADAŞIMLA ÖZEL BİR ŞEY KONUŞACAĞIZ"...
KIZ MÜJGAN'LARDA "KALMAYA" ALIŞIKTI!.
KAPIYI ÇEKİP ÇIKTI,
.............
KOMŞULARI DUVARI DELİP GELEN BU SESTEN YILMIŞTI...
NECLA VAR GÜCÜYLE BİR ŞARKI SÖYLÜYORDU YAN DAİREDE YİNE...
"ADINI DAĞLARA YAZDIM"...
...............
...............
BELEDİYE  İŞÇİLERİ UMURSAMAZCA, ÜŞENEREK KAZMIŞLARDI ÇUKURLARI
İMAMIN TİTREK SESİ HER ZAMANKİ GİBİ.
 SESSİZLİĞİ BOZUYORDU, KİMSESİZLER MEZARLIĞINDA.

 YABANCI BİR KAÇ ADAM
 YANYANA İKİ KİŞİYİ GÖMÜYORDU...


4 Ocak 2009 Pazar

Yavuz Peker

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümü 1975 senesi mezunudur. Çeşitli liselerde 25 yıl felsefe öğretmenliği ve rehber öğretmenlik yaptıktan sonra, Bodrum – Mumcular Sitare Özkan Lisesinden emekli oldu. Sanat çalışmalarına Lise öğrenimi yıllarında resim yaparak başladı. Üniversitede okurken kendisi gibi aynı sınıfta sosyoloji okuyan, ancak sanat ve resim sanatına gönül vermiş ressam Niyazi Toptoprak ile tanışarak bir süre onunla birlikte çalıştı.Yaptığı resimleri sergilemeye fırsat bulamadan sattı. Seramik ve çömlek konusunda da bir çok çalışmasını sergilemeden satmış olması, büyük kitlelerce fazla tanınamamasına olmasına yol açmıştır. Zaman zaman resim çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca fotoğrafçılık konusunda da eskiye dayanan bir deneyimi vardır.
İlk çömlek çalışmaları ise, Kırklareli’nde geleneksel çizgide üretim yapan Çömlekçi Şükrü İbrik’in odun fırınlı atölyesindedir. Bu yıllarda kendi çömlekçi tornasını yaparak evinde üretim yapmaya başlamıştı. Çalıştığı tornaları kendisi tasarlayıp yapmaktadır.
Müzik ile de ilgisi, lise yıllarından itibaren, devam etti, Kırklareli’nde zamanının rock şarkılarını çalan yerel gruplarda gitar çaldı. Müzisyenliğinden çok; onun felsefi alt yapısı ile ilgilenmesi, çalıştığı grupları özel yapıyordu. Bu sıralarda arkadaşı müzisyen Burhan Öçal ile, tek gitar ve bateri ile improvize çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar Öçal’ın ilk özgün müzik denemeleri sayılabilir. Birlikte aynı müzik gruplarında çalıştı, müziğin arka planında yatan öğeleri ve felsefesi konusunda fikri çalışmalar yaptı.
Öğretmenliğinin yanı sıra sürdürdüğü çalışmalarını tayin olduğu Foça’da devam etti ve evinin salonunda açtığı ilk çömlek atölyesinde, yaptığı çalışmaları bir sponsor vasıtasıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne yolladı ve satılmalarını sağladı. Rahmetli sanat galerisi sahibi Ergun Karaca'nın sponsorluğunda, Bergama, Efes, Afrodisias ve Bodrum müzeleri başta olmak üzere, Ege bölgesindeki bir çok müzeye özgü tarihsel izlenimli parçalar yaparak sattı.Yaptığı çalışmalarla Foça Belediyesi’nin dikkatini çekerek, Belediye’nin desteği ile küçük bir atölye açtı, burada Arkeoloji Prof.Ömer Özyiğit ve ekibince atölye çalışmalarında bulundu, Foça kazılarında çıkan seramik objelerin yeniden yapılandırılması projelerine paralel olarak, eserlerin değişik ölçeklerde aynı formları koruyarak üretimini gerçekleştirdi. Foça’nın antik kaplarının tıpkı yapımlarından oluşan sergiler açması ve Karma sergilere katılması, bu yıllara rastlar.Antik Grek kaplarında bulunan siyah ve kırmızı figürlerin, yeniden oluşturulabilmesi için uzunca bir süre çalışması vardır, ancak bu çalışma yarım kalmıştır. Kendi deyimi ile karalamaları ve şiir denemeleri de vardır. Foça’da Arkeolog Halil Eskici ile çömlekler üzerindeki parmak izleri konunda neler yapılabileceğini araştırdı. Çünkü, yazdığı bir şiirde
“Yok olacak bir gün her şey
Parmak izleri çömlek parçalarında
kalacak”
dizeleri geçmektedir. Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği 26. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu’nda arkeolog Halil eskici, konuya, “Pişmiş Toprak Eserler Üzerindeki Parmak İzleri “ konusundaki konferansı ile resmiyet kazandırmıştır. Foça Belediyesi’nce düzenlenen çeşitli toplantı ve festivallerde, hatıra vazoları konuklara armağan edilmiş; ve Foça’da binlerce yıl sonra eski Anadolu çömlekçiliği kendisi ile birlikte kaldığı yerden devam ederek, yeniden işler hale gelmişti denilebilir. Atölyesi, arkeologların, bilim ve sanat adamlarının bir uğrak yeri idi. Seramik çalışmalarının yanı sıra, felsefi ve sanatsal sohbetlerin yapıldığı bir mekan haline gelmişti. Başlıca müdavimleri, Foça’da restorasyon konusunda çalışmalarıyla tanınmış mimar Ercüment Kuyumcu ve bir diğeri de, büyük ressam rahmetli Avni Arbaş idi. Arkadaşları ve öğrencileri arasında her zaman sevilen ve sayılan bir usta ve öğretmen idi. Foça her zaman gönlünde yatan ve asla unutamadığı bir yer olarak kaldı. Kendi deyimi ile Foça’nın o ünlü “Karataş” ına basmıştı çünkü!. Foça’da ve Bodrum’da yerli yabancı öğrencilere çömlek dersleri verdi, TRT programlarında ve basında yer aldı.
Tayinin Bodrum’a çıkması ile birlikte, Foça’daki çalışmaları sona erdi. Bodrum’a tayininden sonra kısa bir süre Gümüşlük’te stand açtı, daha sonra yine kısa süre Bodrum Sazköy’de atölye açtı ve Bodrum Çömlekçi köyünde’ki evinin bahçesinde bulunan deve damında büyükçe bir çömlek atölyesi açtı. Burada, Sazköy’deki fırına göre çok daha büyük olan ikinci odun fırınını inşa etti. Çömlekçi köyünde, yine kendisi gibi çömlek ustaları olan atölye sahipleri Eyüp Üner ve Bora Sencer ile tanıştı. Yapıtlarından bir kısmını Bodrum Sualtı Arkeoloji müzesinde satılmasını sağladı. Bir süre arkadaşı Bora Sencer ile işbirliği yaptı.
Emekli olduktan kısa bir zaman sonra özel sorunlar ve sağlık sorunları yüzünden, Mumcular beldesine taşındı. Oradan da şu anda bulunduğu İzmir’in Urla ilçesine geldi. Burada ziyaretçilerini kabul etmeye ve evinin bir bölümünde oluşturduğu küçük atölyesinde çalışmalarını sürdürmeye yeniden başladı.

AKIN GÜRE